Bir dejavu hikayesi: Rojbash

Bircan Değirmenci

Bir grup Kürt tiyatrocunun 25 yıl sonra tekrar bir araya gelişinin filmi olan “Rojbash”, festival yolculuğuna 10’uncu Duhok Uluslararası Film Festivali’yle başladı. Türkiye’deki festivallerde gösterilmeyen film, Duhok Uluslararası Film Festivali’nin Kürt Sineması Bölümü’nde yarışma seçkisinde izleyicilerle buluştu.

Kısa film ve belgeselleriyle bilinen Özkan Küçük’ün ilk uzun metraj kurmaca filmi olan “Rojbash”, 25 yıl önce sahneledikleri oyunu bir kez daha sahnelemek üzere bir araya gelen Kürt tiyatrocuların oyun, hayaller ve gerçek arasında gidip gelen hikayesini anlatıyor. Filmde Kemal Ulusoy, Erdal Ceviz, Yıldız Gültekin, Cabbar Barış ve Nihat Öz, Nazmi Kırık, Rugeş Kırıcı ve Murat Batgi’nin yanı sıra Azad Tunç, Yavuz Akkuzu, Ömer Şahin ve Rêzan Kaya kendi karakterlerini oynayarak yer alıyor.

Eski kuşak tiyatrocularla yeni kuşak oyuncuları, bir oyunu oynama çabaları etrafında bir araya getiren “Rojbash”ta daha önceki kuşaktan bir oyuncu olan Hilmi Demirer, Mamoste rolüyle hikayeye dahil oluyor. Filmin oyuncu kadrosunda ayrıca müzik grubu Koma Amed’in solisti Serap Sönmez ile “Güneşe Yolculuk”un oyuncularından Mizgin Kapazan da yer alıyor.

Gösterim sonrası yönetmen Özkan Küçük, oyunculardan Kemal Ulusoy ve Erdal Ceviz’le filmin çıkış noktası, hikayesi ve çekim sürecini konuşmak için bir araya geldik.

‘ROJBASH’I BİR BULUŞMANIN BELGESELİ OLARAK ÇEKECEKTİM’

Yönetmen Özkan Küçük filmin hikayesini, “Bu ekipteki Kemal, İstanbul’dan Teatra Jiyana Nu’dan gelmişti. Önemli bir tarihin tanığı ve içerisinde olan biriydi. MKM yıllar önce bodrum katından çıkmıştı. Şimdi yeniden bodrum katına dönmüşlerdi. Belgesel amacıyla yola çıkarak, yer arayışlarını ve oraya yerleşmelerini çektim. Zaman geçtikçe güncelliği değişmeye başladı. Kemal’e bu duruma tepki olsun diye ”Haydi eski ekibi toplayıp bu oyunu yeniden oynayalım’ dersen nasıl olur?’ diye sorunca Kemal’in gözleri parladı. Bunu kayyumdan sonraki belgesel olmaktan çıkartıp bir buluşmanın belgeseli olarak çekecektim” ifadeleriyle anlattı.

Özkan Küçük, Kemal Ulusoy ile birlikte İstanbul’a giderek ekibi bir araya getirmek için kolları sıvar. Erdal Ceviz, Cabbar Barış ve Nihat Öz’le görüşürler. Yıldız Gültekin, Danimarka’dan gelir, Nazmi Kırık da katılır. Buluşmada ortaya bir enerji çıktığını belirten Küçük, “O buluşmada acayip bir enerji çıktı. Sonra biraz şekillenmeye başlar gibi oldu. İlginç şeyler çektik ama yine de yetersizdi. Kemal gibi Erdal’ın da gözleri parlamalıydı. O zamana kadar yardımcı oluyordu ama bu onun ikna olduğu anlamına gelmiyordu” diye konuştu.

‘İLK PROVA ALDIĞIMIZDA ENERJİ ÇOK YÜKSEKTİ, AĞLAYANLAR OLDU’

Erdal Ceviz de, “Biraz emrivaki yaptılar bana. Sonra ben Diyarbakır’a gittim, konuştuk, tartıştık. Rüknettin Gün ile birlikte İstanbul’a gelip Rojbaş oyununu yeniden izledik. Masa başı çalışmalarında belgeselden çıkarak kurmaca yapmaya karar verdik. İlk prova aldığımızda oluşan enerji çok yüksekti. Ağlayanlar oldu. Artık bu bir film olacaktı ve Özkan senaryoyu yazacaktı” dedi.

Kemal Ulusoy ise “Projenin takipçisi olan Özkan hepimizi yakından tanıdığı için eli güçlüydü. Erdal tiyatro sürecinin hafızasıdır. Erdal detayları anlatıyor, Özkan formüle ediyor. Deneyledik, enerji aldık. Duygu olarak tekrar o sürece gittik” ifadelerini kullandı.

Ekip son olarak Koma Amed’in solisti Serap Sönmez’in de kapısını çaldığını anlattı. Sönmez’in katılımıyla ekip hazır olur ve sıra senaryoya gelir. Tiyatroların kapatılması, Teatra Jiyana Nu’nun Bêrû adlı oyununun yasaklanması, oyunlarını oynamak için sahne verilmeyişi senaryonun şekillenmesinde etkili olur.

‘TEMEL SORUNUMUZ ZAMANDI’

Özkan Küçük, süreci şöyle anlattı: “Buluşmadan sonra senaryoyu yazmaya başladım. Bu süreçlerin tamamında senaryodaki ana öğeler, diyaloglar ortaya çıktı. Karakterler tanıdığım insanlar ama yeniden gözlemlemiş oldum. Kim nasıl yaklaşır, kim ne konuşur? Biraz diyaloglara bu yansımaya başladı ama ben yine de senaryoyu set sırasında üzerinde değişiklik yapmaya açık bıraktım. Bu benim açımdan çok enteresan bir deneyimdi. Katılımcı bir şekilde senaryo ortaya çıktı. Zamanın varsa senaryo üzerinde oynayabilirsin ama bizim temel sorunumuz zamandı. Çok hızlı bir çekim yapmak zorundaydık. Pandeminin sonlarıydı. Herkesi bir araya toplayacak ortam çok zordu. İki hafta içerisinde çektik. Filmin bir belgesel geçmişi olduğu için görüntü yönetmeni Koray Kesik’le ‘Biz nasıl yapalım da belgesel çekiliyormuş gibi bir tarzımız olsun?’ diye düşündük. ‘Biz burada konuşuyoruz, gözlemci gibi kamera bizi izlesin, bunu yakalayalım’ dedik. Lens olarak 50 milimetre kullandık, uzun planlarla anlatmaya, sahneleri mümkün olduğunca kesmemeye özen gösterdik. Bu yolla bir dil yaratıyorsun. Gerçekçi bir dil yakaladığımıza inanıyorum. Kamera, dil, oyuncuların katkısı. Bir ara sette şöyle bir şey geldi aklıma: ‘Ben bu kadar iyi oyuncuyu bir daha bir araya getirebilir miyim?’ Keşke daha iyi hazırlansaydım dedim ve elimizdeki kısa zamanda daha verimli olmam gerektiğini düşündüm.”

‘KİŞİLERİN KENDİNİ OYNAMASI ÇOK ZOR’

Kemal Ulusoy da “Açıklık cesareti gösteriyor. Bazen üzerine çok tartıştığımız için yarım gün sadece bir sahne aldığımız olurdu. Set para demektir, malzemeler belirli bir zaman için kiralanır ama Cabbar orada eski hikayelere dalıyor, yine sohbetler içindeyiz. Özkan bu motivasyonu ve enerjiyi sıcak tutmaya çalışıyordu” dedi.

Filmin içine sinip sinmemesi hakkında konuşan Ulusoy, “Benim oynarken de bittikten sonra da şöyle bir kaygım vardı. Biz tiyatro ekibiyiz. İrili ufaklı sinema filmlerinde rol almıştık ama sinema ve tiyatro oyunculuğu arasında fark vardır. Sinema oyunculuğu tecrübesi olanlardan biri Nazmi’ydi. Bir taraftan da kurmacaya dönmüş olsa da tarz olarak belgesel çekim formatında olduğundan içim rahattı. Artık pek kaygı taşımıyorum çünkü benim için proje karşılığını buluyor” diye konuştu.

Erdal Ceviz ise, “Bu tip projelerde zaten hep eksik kalan bir şey vardır.. Ama bu zaten biten bir şey değil ki. Çok bağımsız bir hikaye üzerinden de gitmiyor. Ortada bir topluluk var, geçmişi, var, kendi hayatları var. Hepsinin bağlantısı var. Dolayısıyla bu bir ilk proje, bir girişim olarak görülebilir. Buna benzer pek çok düşünülen, yapılan belgesel var. Ama bu mesele bitti mi, hayır. Daha başka formatlarda yepyeni denemeler olacak, bu da onlardan bir tanesi. Kişilerin kendini oynaması çok zordur. Oyuncular tipleme üzerinden başka bir karakteri çok rahat oynayabilir. O sınırları daha çok zorlayabilir ama sana daha da kendin gibi oyna, kendin gibi konuş deniyordu. Dil konusunda sıralamaya çok bakmıyorduk. Set içerisinde çok dinamik bir şey vardı. Zazaca, Kurmanci, Türkçe o anki atmosfere göre gelişiyordu. Oradaki pas alma durumuna bağlı bir şey. Bu kısımlar biraz da tiyatronun ve doğaçlamanın getirdiği durumlar” ifadelerini kullandı.

‘İLK PRÖMİYER DUHOK OLDU’

Özkan Küçük filmin gösterimi için Türkiye ve yurt dışındaki bazı festivallere başvurduğunu ancak festivallerin yarışma seçkilerine alınmadığı için filmi göndermediğini belirterek, “Bunun sonucunda ilk prömiyer Duhok oldu. Uluslararası bir festival ama bir anlamda burası Kürtler’in açısından baktığımızda ulusal gösterim olmuş oluyor. Asıl ulusal gösterimimiz de bu olmalıydı zaten. Halen haber beklediğim yurt dışı festivaller var” dedi.

Seyirciye ulaşabilmek için salon bulamayan bir tiyatro grubunun hikayesini anlatan oyuncuların, şimdi kırmızı halıda yürüyerek izleyiciyle buluşmasının nasıl bir duygu olduğu hakkında da konuşan Erdal Ceviz, şu ifadeleri kullandı:

“Galalar, kırmızı halı falan çok bildiğimiz şeyler değil, düzenlenmiş şeyler gibi ve biraz geriliyorsun. Tercih etmesen de sistem bu diyerek geçiştiriyorsun. Pozitif veya negatif yönde hiç beklenmedik bir tepkiyle karşılaşabilirsin. Ben orada en çok nasıl göründüğüne, ses problemine ya da kaçırdığımız şeylere bakarım. Sonuçta bir şey yapmışsın ve onun finalindesin. Herhangi bir yerde belki bambaşka tepki olacak, başka tespitler olacak. Onun artık bir yolculuğu var elbette, bu yolculuğun verimli olmasını isteriz. Bana göre bu tipik bir film olmadığı için festivallerde gösterilecek, zamana direnebilecek bir çalışmadır. Üzerinden tarih akıp geçtikçe daha kıymetli olacak. Dokümanter bir tarafı var. Meseleyle ilgilenen birileri mutlaka bunu inceleyecek. Onlar için bir numune olacak. Öyle kalabilirse zaten işlevini yerine getirmiş olacak.”

Kemal Ulusoy filmin izleyicilerle buluşması hakkında, “Yıllardır tiyatro yapıyorum. İlk gösterimde oyun öncesi hep kaygı ve heyecan olur. Bu pozitif bir enerjiye de dönüşüyor. Ama ilk defa bitmiş bir işi izleyiciyle beraber oturmuş izliyorsun. Kaygıların var ama bir taraftan da kaygısızsın çünkü yapabileceğin, değiştirebileceğin, geri alabileceğin bir şey yok. İlk defa bunu yaşadım. Biraz da tiyatro gibi düşündüm. İzleme esnasında tepkileri anlamaya çalışıyorum. Bitene kadar da o duyguyla beraber izleyip, bitirip rahatladım” diye konuştu.

‘KEŞKE ŞURAYA DAHA İYİ HAZIRLANSAYDIM DİYE HİSSETTİĞİM ANLAR OLDU’

Yönetmen Küçük de, “Filmi nerede izliyorsam oradaki seyircinin tepkisiyle farklı bir duyguyla izliyorsun. Genelde yönetmenler açılışa katılır ama gösterim sırasında dışarı çıkar. Ben hiçbir zaman öyle yapmadım. Çünkü o anki seyircinin duygusunu anlamaya çalışıyorum. Garip bir duygu bu. Farklı bir gözle her seferinde bakmış oluyorum Bir de film aklında belli şeylerle duruyor. İzledikçe görüyorsun. Keşke şuraya daha iyi hazırlansaydım diye hissettiğim anlar oldu. Buradan sonuçta alabileceğimiz şey bu ve çok değerli bir şey.”

Film sonrası söyleşi sırasında bir izleyicinin “Tiyatro grubu olarak bir araya gelip çalışma yapacak mısınız?” sorusunun hatırlatılması üzerine Erdal Ceviz, “Aslında yaptık işte, niyeti buydu. Kürt tiyatrocuları, müzisyenleri bir araya gelmiş. Şarkı söylemeyen Serap’ın şarkısı yeniden sergileniyor. Bir taraftan da bizimle beraber oyunculuğa da girişiyor. O işi bırakmış ama ‘Madem siz bir yola girmişsiniz başka bir mecrada bu işi sürdürüyorsanız ben de varım’ diyor. Daha birbirini anlayan, tartışması ne olursa olsun bunu sürdüren, ne kadar reddetse de onu kapsamaya çalışan bir yapı var” diyerek yanıt verdi.

Film önümüzdeki bahar aylarında Türkiye’de vizyon, Avrupa’da da özel gösterimler yoluyla seyirciye ulaşmak için hazırlanıyor. Yönetmen Küçük, bunun için tüm imkanları zorlayacaklarını çünkü filmin seyircisiyle buluşmasıyla asıl enerjinin ortaya çıkacağını düşündüklerini söyledi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir